Hoşgeldiniz! Kontrol panelinize erişmek için;
GİRİŞ YAPIN veya ÜYE OLUN
Bugün
22.12.2024 06:58:44
Kelebek |
DEMOKRASİ VE İNSAN HAKLARIGİRİŞ Demokrasi ve cumhuriyet ilkeleri, çağdaş toplum düşüncesinin temellerini oluşturur. İnsan haklarına dayalı demokratik toplum yapısı; insanın odak alındığı, demokratik, laik sosyal hukuk devletinin işlerlik kazandığı, her alanda insanca yaşama ve gelişmenin temel amaç ve hedef olduğu, katılım, dayanışma ve paylaşmanın toplumsal bütünleşmeyi sağladığı, karşılıklı sevgi, saygı ve hoşgörünün ilişkilerde temel olduğu, sorumluluk sahibi ve bilinçli vatandaşların etkili olduğu bir toplum düşüncesini gerektirir. İnsan haklarına saygı, özgürlük, eşitlik ve sosyal adalet düşüncesi, çoğulculuk ve katılımcılık demokrasi kültürünün temel göstergeleridir. Demokrasi ve insan hakları kültürü; devlet yapısında, toplumsal sistemde ve insan ilişkilerinde çok boyutlu olarak gerçekleşir. Her alanda demokratik değer, tutum ve davranışların geliştirilmesi, insanın özgürlüğü ve mutluluğu, toplumsal örgütleşme ve nitelikli vatandaşların yetiştirilmesi demokrasi ve insan hakları kültürünün dinamiğini oluşturur.
DEMOKRASİ VE İNSAN HAKLARI İnsan hakları ilke ve standartları, cumhuriyet ve demokrasi kültürünü besleyen ve geliştiren bir işleve sahiptir. İnsan haklarına saygı; herkes için insan haklarının ve temel özgürlüklerin sağlanması, uygulanması, işlerlik kazandırılması ve davranışa dönüştürülmesi demektir. İnsan haklarına saygı, devletin sorumluluğu olduğu kadar, toplumun ve toplumu oluşturan vatandaşların sorumluğunu da içerir. Ortak yükümlülük ve sorumluluk alanında; hakları sağlama, koruma, ihlalleri önleme, yararlandırma ve geliştirme önem kazanır. Hakları düzenlemek, sistemi kurmak, süreçleri tanımlamak, kurumlar yoluyla işlerlik kazandırmak, değerlendirmek, izlemek ve geliştirmek devletin sorumluluğundadır. Tüm toplum ve bireyler, bilinçli varlıklar olarak insan hakları bilgi ve bilincine sahip olmak, davranışa dönüştürmek ve hayata geçirmek sorumluluğunu taşırlar. İnsan haklarının kullanımını gerçekleştirmek, ihlalleri önlemek, korumak ve geliştirmek toplum ve insan yaşamının pratiği içinde sağlanır. İnsan haklarını bilme hakkı, uygulama sorumluluğu, uygulamasına katılım ve geliştirme kamusal, toplumsal ve bireysel duyarlılığı ve sorumluluğu gerektirir. Demokrasi ve insan hakları kültürü; bir devlet yönetimi biçimi olduğu kadar toplum ve insan için bir yaşam tarzıdır. Kamusal alanda yönetim süreçlerinde insan hakları ilke ve standartlarının temel alınması yanında, toplum içinde, ailede, sosyal çevrede , kentsel ve kırsal yaşam alanlarında, okulda ve başka düzeylerde ilişkileri yönlendirir. Ana-baba-çocuk ilişkileri, öğretmen-öğrenci ilişkileri, çocuk – yetişkin ilişkileri ve diğer tüm ilişkiler içinde insan hakları ve demokrasi yaşanmalı, uygulanmalı, özümlenmeli, duyarlılık gösterilmeli, yaparak ve yaşayarak öğrenilmelidir. İnsan hakları gelişim süreci içinde; kişi özgürlükleri ve siyasal haklar sosyal ekonomik ve kültürel haklar ile katılım ve dayanışma hakları olarak üç aşamada gelişmiştir. Bütün insanlar özgür doğarlar, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler ve birbirlerine karşı kardeşlik zihniyeti ile hareket ederler. İnsan hakları ve demokrasi kültürü evrensel olarak insancıl düşünceyi geliştirmiş ve yaygınlaştırmıştır. Herkese eşit hak sağlanması, ayrımcılığın önlenmesi, eşitlik ve adalet hukuk devleti düşüncesinin gelişimini sağlamıştır. Yaşama, özgürlük ve kişi güvenliği hakları, köleliğin ve işkencenin önlenmesi, yaşamın dokunulmazlığı, uyruk hakkı, evlenme hakkı, mülkiyet edinme ve sahip olma hakkı, düşünce, vicdan ve inanç özgürlüğü, düşünce ve anlatım özgürlüğü, yönetime katılma, sosyal güvenlik hakları, herkesin onurunun ve kişiliğinin serbestçe geliştirilmesi için gerekli düzenin sağlanması ve devletin kaynaklarıyla orantılı olarak gerçekleştirilmesi sorumluluğu birinci kuşak insan haklarının özünü oluşturur. Temel hak ve özgürlükler, sosyal, kültürel ve ekonomik haklar ise ikinci kuşak hakların alanıdır. Bu alanda; temel hak ve özgürlükler yaşama özgürlüğü, kişi özgürlüğü, kişi güvenliği, köleliğin ve işkencenin önlenmesi düşüncesi genişlemiştir. Demokratik, laik, sosyal hukuk devleti düşüncesi ikinci kuşak haklarla genişlemiştir. Devlet sorumluluğu güçlendirilmiş, eşitlik, adalet, özgürlük, akıl ve vicdan, katılım, kardeşlik, hoşgörü ve barışa dayalı ulusal ve uluslararası düzenin kurulması ve geliştirilmesi esas alınmıştır. Hakları olan insan ve toplum düşüncesi çağdaş bir gelişme göstermiştir. Sosyal, siyasal kültürel ve ekonomik haklar alanında düzenlemeler benimsenmiş ve gerçekleştirilmiştir. Meslek seçme özgürlüğü, çalışma ve sosyal güvenlik hakları, sosyal yardım ve sosyal hizmetler hakkı, eğitim ve eğitim yoluyla yetişme ve gelişme hakkı, kültür, sanat ve bilim, kişinin topluma karşı ödevleri, düşünce, vicdan ve din özgürlüğü, görüşleri açıklama ve anlatım özgürlüğü, barışçıl amaçlarla toplantı yapma ve dernek kurma hakkı, evlenme ve aile kurma, hak ve özgürlüklerin ihlalini önleme ve hak arama hakkı düzenlenmiştir. Taraf devletlerin yükümlülükleri, uyulmasını sağlayıcı düzenlemeler ile hak ve özgürlüklerin ihlalinde kişisel başvuru hakkı düzenlenmiştir. Katılım ve Dayanışma Hakları; üçüncül kuşak gelişmeler olarak, çevre, ekoloji ve ekolojik sistem, gelişme sorunları, toplumsal ve uluslararası dengesizlikler, yerel, bölgesel ve evrensel sorunların ele alındığı düzenlemeleri içerir. Çevre hakkı, gelişme hakkı, barış hakkı, insanlığın ortak mal varlığına saygı ve koruma hakkı tanımlanmıştır. Ekolojik denge, çevre koruma, zehirli atıklara karşı mücadele, teknolojik gelişme ve ilerlemelerin insan ve toplum yararına kullanımı, nükleer tehlikeye karşı önlemler, savaşa karşı barışı güçlendirmek, savaş ortamındaki çocukları korumak, halk sağlığını ve çevre sağlığını korumak düşünceleri önem kazanmıştır DÜNYADA Organize suçlar ve terörizmin demokrasiye etkileri ile demokratik düzen ve hukuk devleti içerişinde terörizm ve organize suçlarla mücadele konusu çalışmamızın odağını oluşturacağı için, demokrasinin tarihi sürecinden kısaca bahsetmek yerinde olacaktır. Demokrasi teriminin kullanılması, bilindiği gibi Eski Yunan'daki şehir devletlerinden başlamaktadır. Demokrasi, "Demos-Halk" ve "Kratos-Yönetim" kelimelerinin birleşmesinden oluşmaktadır. Demokrasinin beşiği, Anadolu ve Yunanistan yarımadalarıdır. Atina ve Isparta şehir devletlerinde köle olmayan bütün erkekler, sitenin yönetimine katılabiliyordu.(1) Farklı sosyo-ekonomik süreçlerde gelişmiş olsalar da, site demokrasilerinde bugünkü demokrasi anlayışımızın bazı izlerine rastlamak mümkündür.(2) Eski Yunan'dan çağdaş demokrasi anlayışına ulaşılması sürecinde Ortaçağda, sınırlı da olsa, bazı gelişmeler gözlendi. Ortaçağ'ın feodal sosyal ve ekonomik yapısı, sanayi devrimini hazırladığı gibi; düşünsel ortamı da, Rönesans ve Reform hareketleri öncesinde düşünsel alt-yapısının gelişmesine katkıda bulundu. Feodal düzene karşı halk tabakalarının yükselen sesi ise, demokratik sürecin toplumsal tabanını oluşturdu. Ticaretin gelişmesiyle birlikte yükselen orta sınıflar, yönetimde söz sahibi olma taleplerini ortaya koymaya başladılar. "Kararların alınmasına katılma hakkı verilmeyenler, bu kararlara uymak zorunda değildir" görüşü güç kazanmaya ve tepkide bulunma, doğal bir hak olarak görülmeye başlandı. Bu nedenle modern demokrasinin köklerinin Ortaçağ'a kadar uzandığı belirtilmektedir. (3) Ortaçağ'daki demokrasi süreci açısından ilk önemli tarihsel adım, 13. Yüzyıl'da (1215) "Mâgna Carta Libertatum" ile atıldı. Bu belge, birey hak ve özgürlükleri ile adalet anlayışının gelişmesinde önemli bir rol oynadı. Rönesans ve Reform hareketleriyle başlayan Yeniçağ'da mutlak monarşi anlayışı gittikçe zemin kaybederken, demokrasinin nüvesi niteliğindeki fikirler toplumsal tabakalarda filizlenmeye, sosyal gelişmenin sözcüsü ve liderleri konumunda olan filozoflar tarafından dile getirilmeye başlandı. 18. Yüzyıl'daki "Aydınlanma Çağı"nın üç filozofu olan Locke, Montesquieu ve Rousseau'nun, diğer bir çok düşünürle birlikte, demokratik gelişmesi ve savunulmasında büyük rolleri oldu. (4) Ancak demokrasi açısından tarihsel dönüm noktaları, eski dönemden yeni bir döneme kesin bir geçişi ortaya koyan, 1776 Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve 1789 Fransız Devrimi olmuştur. Amerikan "İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi" ve Fransız Devrimi'nin "Özgürlük, eşitlik kardeşlik" anlayışı, demokrasi anlayışının gelişmesinde kilometre taşı teşkil ettiler. 19. yüzyıldan II. Dünya Savaşı'nın bitimine kadar olan dönemde bir yandan imparatorluklar çözülüp ulus devletler kurulurken, diğer taraftan da ideolojiler gelişti ve ideoloji tartışmaları başladı. Anti-demokratik ideolojiler, bazı ülkelerde iktidara geldi.(5) Nazizm ve faşizme dayanan rejimler, II. Dünya Savaşı'nda yenilirken, totaliter ve antidemokratik Sovyet/Doğu Bloku komünizmi ise süreç içerisinde kendiliğinden yıkıldı. Tarih, totaliter ideolojilerin demokrasi karşısında başarısızlıklarını ve hiç bir şekilde insan mutluluğuna hizmet etmediklerini açıklıkla gösterdi. Dünya Savaşı'ndan sonra İnsan Hakları konusundaki ilk girişim, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 10 Aralık 1948'de kabul ettiği "İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi" ile gerçekleşmiştir. İnsan hakları ile ilgili diğer bir uluslararası sözleşme, 4 Kasım 1950'de Avrupa Konseyi kapsamında imzalanmıştır. Ayrıca 1 Ağustos 1975 tarihli Helsinki Nihai Senedi de insan hakları ile ilgili bölümler içermektedir. Özellikle "Soğuk Savaş"ın bitiminden sonra insan hakları kavramı, demokratik süreçte giderek önem kazanmıştır. Çünkü insan haklarının kullanılabilmesi, ancak demokratik bir ortamda mümkündür. B. TÜRKİYE'DE Osmanlı İmparatorluğu, kuruluşundan sona erişine kadar altı yüzyıl boyunca Avrupa'nın bir parçası olmuştur. Osmanlı devleti, imparatorluk konumuna Avrupa'da ele geçirdiği topraklarla ulaşmış ve başkenti Avrupa'da yer almıştır. Bütün bu yüzyıllar boyunca Osmanlılar, Avrupa ülkeleriyle yakın siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkiler geliştirmiştir. Çok-dinli, çok-uluslu Osmanlı devleti, çok sayıda farklı kültürün birbirleriyle yan yana yaşadıkları bir toplumsal yapıya sahipti. Müslüman, Hıristiyan ve Musevi topluluklar, Osmanlı "millet sistemi" içerisinde barış içinde bir arada yaşayarak kendi dillerini, dinlerini ve kültürel kimliklerini muhafaza ettiler (6) Osmanlı İmparatorluğu'nda dini ve kültürel hoşgörünün, zamanın bir çok Avrupa ülkesinden çok daha ileri bir düzeyde olduğu belirtilmektedir.(7) Fransız devrimi, Osmanlı İmparatorluğu'nu da doğrudan etkilemiş ve milliyetçilik, Osmanlı topraklarında da ortaya çıkmıştır. Bundan sonra din esasına dayanan "millet sistemi", ulus-devlet talebinde bulunan milliyetçilik karşısında giderek zayıflamıştır. Türk toplumunun demokratikleşme süreci, 19. Yüzyıl'a kadar uzanmaktadır. Bu yüzyıldan başlayarak Osmanlı İmparatorluğu'ndaki reform süreci, Avrupa ülkeleriyle çok daha yakın siyasal, ekonomik ve kültürel ilişkileri de beraberinde getirmiştir. 1808'de II. Mahmut'un imzaladığı Senedi-i İttifak, merkezdeki padişahın karşısında illerdeki "ayan"ın (büyük toprak sahipleri) siyasi konumunu güçlendirmiştir.(8) 1839 Gülhane Hattı Hümayunu ve 1856 Islahat Fermanı, İmparatorluk içerisinde dini hukuk sisteminin yanında laik bir hukuk sisteminin nüvesini oluşturmuştur. 1839-1856 Tanzimat dönemi; Osmanlı İmparatorluğu'nun reform sürecine hız kazandırmış, 1908'de II. Meşrutiyet'in ilan edilmesi ise sürecin dönüm noktası olmuştur. 1876 tarihli "Kanuni Esasi"de vatandaşlara tanınan genel haklar, yasalar önünde eşitlik, kişi dokunulmazlığı, basın özgürlüğü, ticaret serbestliği, dilekçe hakkı, eğitim özgürlüğü, kamu hizmetlerine girebilme imkanı, mal güvenliği, angarya ve işkence yasağı, vergilerin kanunla alınabilmesi gibi temel hak ve özgürlükler şeklinde özetlenebilir.(9) 1878 Osmanlı-Rus savaşı sırasında askıya alınan Anayasa; "Jön Türkler"in liderliğindeki toplumsal muhalefet sonucunda 23 Temmuz 1908'de yeniden yürürlüğe konularak II. Meşrutiyet başlamıştır. Ancak Türk toplumunda demokratikleşme süreci açısından dönüm noktası, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasının ilan edildiği 29 Ekim 1923 tarihi olmuştur. Böylece hukuk sistemi ve devlet anlayışı açısından Osmanlı dönemi ile kesin bir kopuş gerçekleştirilerek ulus-devlet oluşturulmuştur. Türk reform hareketi, İmparatorluk'tan ulus-devlet anlayışına geçtiği 1920'lerde Avrupa'nın laik, birey hak ve özgürlüklerine dayanan ulus-devlet anlayışını kendisine model olarak almıştır. Atatürk'ün liderliğindeki Türk devriminin amacı, Türkiye'yi çağdaş değerlere dayanan bir devlet olarak kurmak ve Batı dünyasındaki yerini almasını sağlamaktı. 1920 ve 1930'larda Avrupa'da otoriter ve totaliter sistemler hakimdi ve demokrasiler zor bir dönemden geçiyordu. Buna rağmen Türk devrimi ideolojisi, demokratik değerlere bağlılığını ve nihai hedef olarak siyasi sistemin tam demokratikleşmesini hiç bir zaman terk etmemiştir. Bu dönemde Türkiye, siyasi liderliğinin kararıyla çok partili sisteme geçilen tek ülke olmuştur.(10) II. Dünya Savaşı'nın sonrasında 1946 milletvekilliği genel seçimleriyle çok partili parlamenter sisteme geçiş gerçekleştirilmiştir. 1950 seçimleriyle Cumhuriyet Halk Partisi, iktidarı Demokrat Parti'ye bırakmıştır. Böylece Türkiye'nin tek parti yönetiminden çok partili demokrasiye geçmesi, toplumsal karışıklık, devrim, kan dökülmesi ya da yabancı istilası ve baskısı sonucu değil, kamuoyunun desteği ve siyasi elitlerin sağduyusu sonucu gerçekleşmiştir. 1945 San Fransisco Konferansı'nda Birleşmiş Milletler Teşkilatı'nın kurucu üyesi olan Türkiye, II. Dünya Savaşı'ndan sonra demokratik ülkeleri biraraya getiren Avrupalı ve Batılı uluslar topluluğunun bir üyesi olmuştur. Avrupa Konseyi, NATO, OECD, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı, bu kuruluşlar arasındadır. Türkiye, Avrupa Topluluğu ile 1963'de tam üyelik hedefiyle bir Ortaklık Anlaşması imzalamıştır.(11) Türkiye Cumhuriyeti, insan hakları ve özgürlüklerine ilişkin bütün uluslararası sözleşme ve bildirgeleri imzalamış, Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi ve AGİT'in insan hakları, uluslararası barış ve güvenliğin korunmasına yönelik bütün girişimlerini desteklemiştir. Avrupa Konseyi Protokolü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Türkiye tarafından onaylanmış ve 1987 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkı yürürlüğe girmiştir. 1960 ve 1980'de iç istikrarsızlıklar sonucunda iki kez askeri müdahale gerçekleşmiştir. 1970' lerde siyasi kutuplaşma, had safhaya ulaşmış, terörizm toplumsal güvenliği tehdit eden ciddi boyutlara ulaşmıştı.(12) Söz konusu müdahalelerin, demokrasinin içerisinde gelişebileceği toplumsal güvenlik ve istikrar ortamının oluşturulmasını müteakip, demokratik düzene geçilmiştir. 1980'lerde ise aşırı siyasi grupların terörizmi yerini ayrılıkçı terörizme bırakmıştır. PKK terörizmi; Türkiye'nin demokratikleşme sürecini olumsuz yönde etkilemiştir.(13) Marksist-Leninist temelde etnik ayrımcılıkla ve terörizm yöntemiyle Türkiye'den koparılacak topraklar üzerinde Marksist/Leninist bir devlet kurmayı hedefleyen PKK (Kürdistan İşçi Partisi), son olarak eski Sovyetler Birliği'ne mensup ülkelerden 25 komünist partisinin 31 Ekim 1998'de Moskova'da gerçekleştirdiği 31. Kongre'ye katılmıştır. İdeolojik yapısı ve hedefleri itibariyle PKK'nın anti-demokratik, totaliter ülkeler ve demokratik ülkelerdeki aynı nitelikteki marjinal siyasi gruplar tarafından desteklenmesi, şaşırtıcı değildir.(14) 1) Bu konuda bkz., Victor Ehrenberg, The Greek State (Oxford: Basic Blackwell, 1960). 2) Demokrasi ve Batı uygarlığının tarihsel sürecine ilişkin olarak "Eski Yunan-Batı Roma Hıristiyan Avrupa" soykütüğü kurmacasına düşmemek gerekir. Bu konuda bkz., Martin Bernal Black Athena, The Afro-Asiatic Roots of Classical Civilization, Cilt I, The Fabrication of Ancient Greece (London: Free Association Books, 1987); ayrıca bkz., Samir Amin Avrupa Merkezcilik: Bir ldeolojinin Eleştirisi (İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 1993). 3) Harold J. Laski, Demokrasi Nedir (der. Necati Hersek), (İstanbul: Evren Yayınları, 1962) s. 9-12'den aktaran Savaş Büyükkaragöz ve Şahin Kesici Demokrasi ve İnsan Hakları Eğitimi (Ankara: Türk Demokrasi Vakfı, 1998), s. 20. 4) Bkz., Büyükkaragöz ve Kesici., a.g.e., gösterilen yer. 5) Totaliter rejimler Almanya'da seçimlerle (1933), Çarlık Rusyası'nda darbe ile (1917) iktidara gelmiştir. 6) "Millet sistemi". Osmanlı İmpatarorluğu kapsamındaki değişik etnik ve ulusal kökenden halkların dinlerine göre ayırdedilmesine dayanmaktaydı. Örneğin, "Müslüman milleti", "Ortodoks milleti", "Katolik Milleti", "Musevi Milleti" ve 19. Yüzyıl'ın ortalarından itibaren de Protestan Milleti söz konusuydu. Her "millet" içerisinde değişik etnik ve ulusal kökenden halklar yer almaktaydı. Örneğin "Ortodoks Rum milleti" içerisinde Ortodoks Yunanlılar, Bulgarlar, Sırplar, Arnavutlar ve diger milliyetlerden Osmanlı tebaları bulunmaktaydı. "Millet sistemi" için bkz., İlber Ortaylı, "Osmanlı İmparatorluğu'nda Millet, " Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Türkiye Ansiklopedisi (İstanbul: İletişim Yayınları, 1995), s. 997. "Millet sistemi" için ayrıca bkz. William W. Haddad ve William Ocphenwald (eds.), Nationalism in a Non-national State, The Dissolution of the Ottoman Empire (Colombus: Ohio University Press, 1977), GUlnihal Bozkurt, Alman İngiliz Belgelerinin ve Siyasi Gelişmelerin Işığında Gayrimüslim Osmanlı Vatandaşlarının Hukuki Durumu (Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1989). 7) Örnegin İspanya'dan 1492'de sürülen Museviler, Osmanlı İmparatorlugu'nca kabul edilmiştir. 8) Bu bölümde Türk Demokrasi Vakfı'nın 4-22 Kasını 1996 tarihli AGİT Gözden Geçirme Konferansı'na sunduğu "Project Approach for the improvemenl of Civil Democracy and Better implementation of Human Rights" başlıklı yazılı tebliğinden geniş ölçüde yararlanılmıştır. " Sened-i İttifak konusunda bkz., Halil İnalcık, "The Nature of Traditional Society: Turkey, " Robert E. Ward ve Dankward A. Rustow, Political Modernization in Japan and Turkey (Princeton, N.J.: Princeton University Press, 1964) içinde, ss. 13-14. 9) Şeref Gözübüyük, Anayasa Hukuku (Ankara: Turhan Kitabevi, 1993), ss. 97-98. 10) 1946 öncesinde 1924 ve 1930'da çok partili hayata geçilmesi girişimlerinde bulunulmuştur. 1946 sonrasında çok partili sistem konusunda bkz., Kemal H. Karpat. Turkey's Politics: The Transition to a Multi-party System (Princeton; N:J.: Princeton University Press, 1959). 11) Türkiye Cumhuriyeti ile Osmanlı lmparatorlugu arasında uluslararası ilişkiler itibariyle bir devamlılık olduğu düşünülürse, Osmanlı Devleti'nin, 1856 Paris Antlaşması ile Avrupa Uyumu'na (Concert of Europe) dahil edildiği ve Türkiye'nin bu tarihten itibaren uluslararası hukuk açısından Avrupa'nın bir parçası olduğu ifade edilebilir. 12) Burada Türkiye'deki demokratikleşme süreci açısından önemli olan nokta, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin İspanya gibi sonradan Avrupa Topluluğu üyesi olacak bir Avrupa ülkesi ya da bir çok Üçüncü Dünya ülkesi ordusu gibi hareket etmeyip, demokratik rejime bağlılığını başından ortaya koymasıdır. Türk Silahlı Kuvvetleri, müdahalelerinde her zaman anayasal ve yasal meşruiyet çerçevesinde hareket ettiğini, demokratik düzene bağlılığını ve bunun için gerekli koşulları oluşturmayı hedeflediğini açıklamıştır. Halen Avrupa Birliği üyesi olan Yunanistan’da askeri diktatörlük 7 yıl sürmüş (1967-1974), ancak Türkiye'nin Londra ve Zürih Antlaşmaları'ndan kaynaklanan hakları çerçevesinde Kıbrıs'a gerçekleştirdiği müdahale ile sona ermiştir. 13) PKK konusunda bkz., Fact Book on Turkey, Kurds and the PKK Terrorism (Ankara: Türk Demokrasi Vakfı: 1996). 14) Burada demokrasi ve insan hakları açısından üzerinde durulması gereken, Yunanistan gibi "demokrasinin beşiği" olduğu savındaki Avrupa Birliği üyesi bir ülkenin PKK'ya verdiği destektir. 1997'de 157 Yunanlı parlamenterin Öcalan'ı Yunanistan'a davet etmelerini müteakip, son olarak 109 Yunanlı milletvekili, Kasım 1998'de söz konusu davet teklifini yinelemiştir. Yunanistan'ın PKK'ya desteği konusunda bkz., Avrupa'daki Terör üssü Yunanistan (Ankara: Türk Demokrasi Vakfı; 1995). 14) Burada demokrasi ve insan hakları açısından üzerinde durulması gereken, Yunanistan gibi "demokrasinin beşiği" olduğu savındaki Avrupa Birliği üyesi bir ülkenin PKK'ya verdiği destektir. 1997'de 157 Yunanlı parlamenterin Öcalan'ı Yunanistan'a davet etmelerini müteakip, son olarak 109 Yunanlı milletvekili, Kasım 1998'de söz konusu davet teklifini yinelemiştir. Yunanistan'ın PKK'ya desteği konusunda bkz., Avrupa'daki Terör üssü Yunanistan (Ankara: Türk Demokrasi Vakfı; 1995).
|
||||
Etiketler: İnsan hakları ilke ve standartları, cumhuriyet ve demokrasi kültürünü besleyen ve geliştiren bir işleve sahiptir. İnsan haklarına saygı; herkes için insan haklarının ve temel özgürlüklerin sağlanması, uygulanması, işlerlik kazandırılması ve davranışa, |
||||
Kategori: Ödevler |
Tarih: 20.4.2011 16:22:14 |
Hit: 1615 |
Yorum: 0 |
|
2574 kişi tarafından toplam 7607 puan verildi | ||||
Buraya Ait Yorumlar:
Buraya Ait Yorum Bulunamadı!
Yorum Ekleme Formu:
Kelebek Hakkında
hakkımda bilgi almak istiyorsan önce arkadaşım olmalısın
Kelebek'nın Diğer Bilgileri
İsim: .
Yer: Türkiye/İstanbul
Cinsiyet: Bay
Medeni Hal: Bekar
Meslek: memur
Yazdığı Yazı Sayısı: 159
Yapılan Yorum Sayısı: 0
Kelebek'nın Son Yazdığı Yazılar
» Casus yunuslar gelecek savaşlarda rol oynayacak!
Ukrayna ordusunun gizli birimi casus yunuslar bomba kurma, mayın bulma ve deniz altı saldırıları ile Rusya tarafından yoğun ilgi görüyor. Ukrayna'nın casus yunusları ve fokları Kremlin emirleri altında yüzerek Rusya'ya iltica olduğu ortaya çıktı. S
» Başkasının işine karışmaz
eki, başkasından hamile kalmana kocan kızmadı mı
» Neden beyaz neden siyah..
Öğretmen derste anlatıyordu: - "Gelinler nikah töreninde neden beyaz giyer, bilir misiniz? Çünkü bu onun en mutlu günüdür
» Niye zehirleyeyim ki?
Bak karıcığım, ben ölmek üzereyim. Ölmeden önce sana bir itirafta bulunacağım. Seni aldattım, hem de bu evde senin yatağında
» Duvar
Kudüs'e atanan bir Amerikalı gazeteci, ağlama duvarının önünden gelip geçerken, bir musevinin her gün duvarın önünde diz çöküp dua ettiğini farketmiş
» Evlenirken neredeydin?
Adamın işi varmış, Ankara'ya gidiyormuş, tam uçağa binerken kulağında bir ses:
» Evli gibi
Tren kompartımanında üst yatakta yatan adam tam dalıp gitmek üzereydi ki, alt yatakta yatan orta yaşlı kadının sesi duyuldu:
» Eczacı baba
Kız erkek arkadaşını arayıp akşam yemeğe davet etmiş. Hem ailesiyle tanıştıracak, hem de ailesi dışarı çıktıktan sonra erkek arkadaşıyla birlikte olacakmış. Çocuk kız arkadaşının evine gitmeden önce bir eczaneye
» Sıraya geç
Bir adam sabah yürürken ilginç bir cenaze kafilesi farkeder; önde giden köpekli bir adam, arkasında iki tabut ve tek sıra olmuş yaklaşık 200 adam. Tuhafına gider
» Evli adam bekar adam
Bir düğün sofrasında bir bekar, bahtsızlığına hayıflanıyor:
» Erkekler ve Kadınlar
Yeryüzündeki herkes ölür ve Tanrı'nın huzuruna çıkarlar... Tanrı der ki
YASAL UYARI: 18.118.93.61 ip adresiyle defa ziyaret ettiğiniz sitemizde; 13 üyemiz tarafından 141 kategoride toplam 865 konu açılmış olup, bu konulara 4 mesajla, 14 yorum yapılmıştır; Sitemiz bir forum sitesi olduğundan kullanıcılar her türlü görüşlerini önceden onay almadan anında siteye yazabilmektedir. 5651 sayılı yasaya göre bu yazılardan dolayı doğabilecek her türlü sorumluluk yazan kullanıcılara aittir. 5651 sayılı yasaya göre sitemiz mesajları kontrolle yükümlü olmayıp, şikayetlerinizi iletişim Formunu Doldurarak bize iletebilirsiniz, ilgilerinizden dolayı teşekkür ederiz.